John von Neumann 1903 Macaristan doğumlu Yahudi asıllı dahi bir matematikçi, ENIAC, MANIAC ve NORC adlı bilgisayarların mucidi, Oyun Teorisinin Mimarı ve Hücresel Otomatlar Teorisinin akıl babasıydı. 1957 yılında aramızdan ayrılan John von Neumann sınırsız zekası, soyut ve somut matematiğe olan yeteneği, zamanının ötesindeki teori ve hipotezleriyle günümüzde hala anılmaya ve yaşatılmaya devam ediyor.
1921 yılından 1923 yılına kadar Berlin Üniversitesinde kimya tahsili görmüş, ardından iki yıl sonra İsviçre’de Teknik Yüksek Okulu’ndan kimya mühendisliği diploması almıştır. Tüm bunlardan sonra 1926 yılında Budapeşte Üniversitesi’nden matematik doktorasını da alan Neumann, Budapeşte’deki çalışmalarını bitirir bitirmez, genç yaştaki Neumann’a Göttingen Üniversitesi tarafından Rockofeller Bursu verilmiştir. Burada, 23 yaşındayken ilk şaheseri “Kuantum Mekaniğinin Matematik Temelleri“ni yayınlamıştır.
Bu eser o dönemde bütün atom ve çekirdek fiziğinin üzerine kurulduğu “Kuantum alan kuramı” anlayışı için çok önemliydi. Gene o yıllarda Neumann Berlin Üniversitesi’nde ilk öğretim üyeliğini kabul etti.
John von Neumann Berlin’de iken ilgisini oldukça çeken poker oyununu incelemeye başladı. Özellikle bu oyun onun ilgisini çekmişti, çünkü bu oyunda sadece şans faktörü işin içerisine girmiyor aynı zamanda oyuncunun strateji hesaplamaları da işe karışıyordu. Böyle bir oyun matematik terimleriyle tarif edilebilir miydi ? Genç matematikçi poker oyununun matematiksel düzlemini teoriye dönüştürmek için çalışmalara başladı. Birkaç ay içerisinde matematik incelemelerine yeni bir saha getiren “Oyunlar Teorisi”ni geliştirdi. Bu yaklaşımı sadece şans ve strateji oyunlarında değil, aynı zamanda ekonomi, askeri strateji ve sosyoloji gibi önemli alanlarda da uygulandı. “Oyunlar teorisi“ Neumann yalnızca yirmi beş yaşında iken, matematiksel bir sanat eseri olarak kabul edildi. 1930 yılında Princeton’un bir yıllık ders teklifini kabul etti ve 1931 yılında burada kalmaya karar verdi. Burada da Berlin’de olduğu gibi farklı öğretim metotları ile öğrenci ve profesörlerin ilgisini çekti. 1933 yılında Neumann, Princeton’da araştırmacılar için yeni açılan uluslararası bir merkez olan İleri Araştırmalar Enstitüsü‘nde profesör olması çağrısı aldı. Orada birkaç yıl matematik araştırmalarına derinlemesine daldı.
2.Dünya savaşına uzanan yıllarda ve savaş süresince Neumann, askeriye için çalışmaya başladı. Kendisi burada askeriye için ilk elektronik hesaplayıcı olan “ENIAC“ ı 1945’te savaş sona erene kadar tamamlamıştı. Ayrıca burada 1957’de kanserden ölümüne sebep olan, radyasyon hastalığı olarak da bilinen Akut Radyasyon Sendromuna ( ARS) yakalandığı tahmin ediliyor. Savaştan sonra ise alanındaki çalışmaları sürdürmeye devam etti.
Uzun araştırmalar sonucu onun harika makinesi “MANIAC“ (Matematiksel Analizci, Nümerik Integralci and Computer), insanların hizmetine hazırdı. Öyle ki bu makine önceleri birkaç yıl alan bir problemi bir saatte tamamlayabiliyordu. NORC (Noval Ordinanse Research Computer – Askeri Düzeni Araştırma Bilgisayarı) Neumann ‘ın ikinci bilgisayarıydı. Bu hünerli makine yirmi dört saatlik bir hava tahminini birkaç dakikalık zamanda verebiliyor, yerkürenin özü hakkında bilgi kaydedebiliyordu. Atlantik ve Pasifik Okyanusları’nın med cezir hareketlerini hesaplayabiliyor ve askeri manevra problemlerini çözebiliyordu. 1953 yılında, Amerikan güdümlü mermi programının fizibilitesini araştıran bilim adamları ve askeri liderler komisyonuna başkan atandı. Onun başkanlığında Kıtalararası Balistik Güdümlü Mermi (ICBM) projesi üzerinde çalışmaya başladı.
1954 yılında John von Neumann, o dönemin en hatırı sayılır kurumlarından olan Atom Enerjisi Komisyonu ‘na atandı ve burada ”Hücre Otomat Teorisi” üzerine kanserden öldüğü 1957 yılına değin çalışmalarına devam etti. Hücresel otomatlar, önceleri soyut matematiğin ve matematiksel mantığın, şimdilerde de bilgisayar biliminin kapsamında bir araştırma ve çalışma alanı olan Hesaplama Teorisi ürünü olup, aynı zamanda biyoloji, fizik ve daha bir çok bilimin disiplinlerarası ilgisini üzerinde toplar.
1940’larda kristaller üzerine çalışan John von Neuman, yapay üreme ile tanımlanabilecek bir “canlılık” üzerine kafa yoruyordu. Belki savaş çağının da etkisiyle, insandan ümidi kesip, makinalar üzerinde fazla düşünüyor olmalıydı ki, onun hayali etraftan topladığı ham madde ile kendi kendini üreterek türünün muhafazasını sağlayan bir robot nesli olmuştu. Daha sonra kinematik model olarak anılacak olan matematik modeli ile ilk hücresel otomatı ortaya çıkardı. Neuman, bilgisayarın henüz var olmadığı zamanlarda zihinleri zorlayacak bir model ortaya koydu ve bunu yaptığında, verilen bir hücresel evrende kendi kendinin sonsuz kopyasını yapabilen bir doku parçasının var olabileceğini kanıtlamış oldu. Neuman bu modeli ilk olarak kendi kopyasını yapabilen basit bir elektrik devresi olarak düşünmüştü. 1970’lere kadar, Neuman’ın çıkış noktası oldukça farklı anlamlara kavuştu ve bu konuda farklı çalışmalar yapıldı.
Miras olarak ise bizlere bugün hayatımızın ihtiyaçlarını karşılayan teorileri ve kavramları bıraktı. John Von Neumann’ın olağanüstü başarıları yeniden gözden geçirilirse, bunların insan aklının ürünü olduğuna inanmak imkânsız gibi görünür. Fizikçi Hans Bethe’nin sözleri Neumann’ın dehasını belki de en iyi biçimde açıklar. Şöyle yazmıştır:
“ | O farklı bilgileri ve insanları bir araya getirip şaşırtıcı ürünler üretebilen korku verici bir kabiliyete sahipti. Zaman zaman John von Neumann gibi bir beynin insanoğlundan üstün bir tür olup olmadığını merak etmekteyim. | „ |
1992 yılından beri her yıl IEEE ( Institute of Electrical and Electronics Engineerings ) tarafından bilgisayar bilimi ve teknolojisine yönelik önemli katkıları için Neumann anısına ”John von Neumann Madalyası” verilmekte ve başarıları yaşatılmaktadır.